Kaydol
Giriş

gulgun_cts

Gülgün Çetintaş
Sith Apprentice
Kocaeli/İzmit
Eylül 2021
Henüz bize kendisinden bahsetmemiş...
En son medyalar tümü
Takip ettikleri tümü
Takipçileri tümü
Beğendiği gönderiler
Paradox Sith Warrior paylaştı!
Mutlu Kalandar’lar! ??

Peki nedir bu Kalandar?

Yine ne attı Paradox sosyale diyebilirsiniz belki de ? fakat bugün sizlere çok güzel ve yaşatmaya çalıştığımız bir yöresel kültürden bahsedeceğim. ?

Merakı olan buyursun gelsin. ???

Öncelikle Trabzon ve civarında meşhur olan Kalandar Günü, Rumî Takvim’in ilk ayıdır. Miladi Takvime göre de Ocak ayının 14. gününe denk gelir. Kalandar Günü ise 13 Ocak günü kutlanır. ?

Bu gecede çocuklar ellerine poşetleri, sepetleri… artık ne bulursa onları alır ve teker teker evlerin kapısını çalmaya başlarlar. ?

Kalandar günü geleneğine göre evine Kalandar günü için ilk gelen kişinin uğurlu olacağına inanılır. O yüzden çocuklar merakla “acaba bu evin kapısını çalan ilk kişi biz miyiz” diye sorarlar genelde. ☺️
Eğer gittikleri eve ilk defa Kalandar için birisi geliyorsa buna da Kalandaris deniyor.

Ayrıca hazır bahsetmişken şu ara bilgiyi de verelim. Ocak soğuğuna da Kalandar Soğuğu da denir büyüklerimiz tarafından… ?

Çocuklar Kalandar için gittiği evin ahalisini görmemelidir. Ziyaret edilen ev sahibi tarafından torbaya erzaklar konulur. Çocuklar Kalandar için geldiklerini saklandıkları yerden söyleyebilirler, ya da maniler, şarkılar söyleyebilirler. ??

Torbayı kapıya asıp uzaklaşan çocuklar erzakları, meyveleri, fındıkları, şekerleri vb. şeyleri torbalarına doldurulduğunu gördükten sonra kapının kapanmasını beklerler ve kapı kapanınca torbalarını alıp başka evlere doğru yol alırlar…

Genelde grup hâlinde gezen çocukların tüm torbaları dolunca toplanan erzaklar herkese eşit bir şekilde dağıtılır ve Kalandar bitirilir. ?

Yılın her Ocak ayının 13. günü gecesi bu şekilde çocuklar başrolde olmak üzere yıllardır kutlanır. Bu gelenek Trabzon’un kırsal kesimlerde oldukça yaygın olsa da merkez kesimlerde de görülür. ?

Trabzon’da halk arasında koca karı takvimi diye de geçen ayların telafuzları şu şekildedir;

1. Kalandar Ayı (Ocak)
2. Küçük Ay (Şubat)
3. Mart Ayı
4. Abril Ayı (Nisan)
5. Mayıs Ayı
6. Kiraz Ayı (Haziran)
7. Orak Ayı (Temmuz)
8. Ağustos Ayı
9. İstavrit Ayı (Eylül)
10. Koç Ayı (Ekim)
11. Üzün Ayı (Kasım)
12. Zemheri (Aralık)

Onlarca yıldır devam eden bu gelenek hâlâ yaşatılmaya çalışılmakta. Benim de oldukça sevdiğim bu günü, kültürü sizinle paylaşmak istedim. ?

Mutlu Kalandarlar! ?
Gizlenen 22 yanıtı da gör! Çatlarsın yoksa...
Bize de rumlardan kalmış.
e bu bildiğin Kadir gecesinin tıpkısının aynısı
ahguloglu Eskiden bu topraklarda onlar yoğunluktaydı, tabii.

gvnysf Nasıl yani?
Hiç duymamıştım ama çok hoşuma gitti. İlk başta bu amarıganların haloviini gibi bir şey sandım ama daha tatlıymış bu sondaki toplu paylaşma şeysiyle. Teşekkürler bu güzel bilgi için.
çomçalı/çömçeli gelini aklıma getirdi
doctorofwar Rica ederim ️☺️

Kültürleri seviyorum, merak ediyorum. Yöresel kültürleri bilmeliyiz diye düşünüyorum. Buraya ilginç kültürleri, gelenek görenekleri yazsak, hep beraber öğrensek fena olmaz aslında.
jsinemb_ Ben bilmiyorum. Bizi aydınlatabilirsin ?
Aaa ne güzel. Hatay'da da kıddes bayramı dedikleri 14 Ocakta başlayan bir bayram var. Yine çocuklar ön planda. Büyüklerin elini öpmeye kapı kapı gidilir, dönüşte harçlık / hediye alınırdı. Bütün geniş aile, varsa komşuların eve çağrılır geleneksel yemekler yapılırdı.

Özellikle Krus denilen Kırmızı Hatay içli köftesi.
Çeşitli baharatlarla yoğurulup rengi kızıla dönen bulgur köftesi içine bol etli kıyma iç koyulur, disk şeklinde kapatılıp yağda kızartılır.
İlk ısırıkta o köfte, bisküvi gibi çıtırdayarak ağzınızda dağılır. Et ve yağın tadı bir arada hücum eder. Kenarlarından damlar resmen. Üff canım çekti Memlekete de gidemiyorum herkes orada ben üniversite sınavlarıyla uğraşıyorum :'(
StarChild Kıddes bayramı da çok hoşmuş ?

Ayrıca Krus dediğin Hatay'ın içli köftesinden yemiştim. Tek kelimeyle enfes! Hatay sofrasıyla alakalı bir işletme idi ve İstanbul'da yemiştim. Sahibi Hatay'dan gelme. Tabii ki yerinde tatmak da isterim. Bence daha iyisi yok bu içli köftenin :)
Paradox
Çocuklar tarafından oynanan
“çömçeli gelin” oyunu, genellikle üç
aşamaya bağlı olarak gerçekleştirilir: 1.
Hazırlık, 2. Oyunun oynanması, 3. Toplanan yiyeceklerin pişirilip yenmesi.
1. HAZIRLIK: Havanın kurak gittiği, yağmurun hiç yağmadığı günlerde
köyün / mahallenin çocukları bir araya
gelerek “çömçeli gelin” oynamaya karar
verirler
2. Ağaçtan yapılmış büyük bir
kepçenin başı ile sapının birleştiği yere
çapraz olarak bir değnek bağlanarak kol
yapılır. Buna bir kız çocuğunun elbisesi
giydirilir, baş kısmına da başörtüsü bağ­
lanarak âdeta bir gelin canlandırılır. Bazı bölgelerde (Kilis, Sivas, Trabzon) çocuklar, bir değneğin ucuna süpürge veya
çömçe (kepçe) bağlarlar. Buna bir elbise
giydirip, yüz olarak kabul edilen kısmı­
na, kömür ile kaş, göz ve ağız yaparlar.
(ACIPAYAMLI 1963: 24; ŞEKERCİ
1983: 22) “Çömçe gelin”i çocuklardan biri (oyunu yöneten) eline alır, yanındakilerden birkaçı da toplanan yiyecekleri
koymak üzere ellerinde torba, sitil (çingil, madeni kap), heybe vs. taşır.
Adana’da bu oyunun farklı şekilleri
de dikkat çekmektedir: Yağmur duasına
katılan bütün çocuklar, önce “bödü” adı
verilen bir büyük kukla yaparlar, üzerlerine eski, yamalı elbiseler giyerler, üstü­
ne yeşil yapraklı ağaç dalları sararlar;
“bodi bodi” diye bağırarak bütün köyü
gezerler veya bütün köylüler toplanıp bir
kız ile erkek seçerler. Bunlar, gelin gü­
vey gibi giydirilip süslenir. Bütün köylü,
gelin ve güveyi kapı kapı gezdirerek evlerden buğday, pirinç, bulgur vb. yiyecekler toplarlar. Buğday veren ev sahibi, gelinle damadın üstüne bir çomça su dö­
ker. Gelin kılığına giren kişiye “çomçalı
gelin” adı verilir. (ARTUN 1995: 161)
Dikkat edilirse, burada “çömçeli gelin”i
bir insan canlandırmaktadır. Aynı durumu Osmaniye’de de görmekteyiz. Burada da “tilki” kılığına giren çocuk, kapı
kapı dolaştırılır. (ARTUN 1995: 161) Ürgüp’te, yoksul kızlar arasından seçilen
bu kişiye “yağmur gelin” adı verilir.
(www.amatorce.de/yadatasi.htm) Kosova’da “demir dodole” adı verilen bu oyunda; bir çocuk (genellikle çingene çocuğudur), ağaç dallarıyla bezenerek ev ev dolaştırılır. (HAFIZ 1982: 245) Sirderya’da
ise bu oyun, kadınlar tarafından oynanır
ve ihtiyar şeklinde bir kukla-bebek taşı­
nır. (KOÇAR 1991: 239)
Ayrıca bu oyun, içine et doldurulan
sele ile (Sivas); başa yerleştirilen pösteki￾nin üzerine yufka sacı, sacın üzerine oklava ve bir parça yağ konularak (Çankı­
rı); kalbur, leğen, çan taşıyarak (Mersin);
çocuklardan birinin başına tencere yerleştirerek (Konya); anasının ilki olan bir
çocuk, eski bir hasıra sarılıp, başına bir
tencere konarak (Balıkesir); “kepçecik”
adı verilen çocuğu dolaştırarak; içinde su
ve kurbağanın olduğu bakracı dolaştırarak (Ayancık, Sinop); yaşlı bir eşeğe, yaş­
lı bir kadının gelinlik elbisesini giydirip,
üzerine fakir bir kız çocuğu bindirdikten
sonra, başına içi kurbağa dolu olan bir
sele yerleştirilerek (Çorum) vs. de oynanabilir. (ACIPAYAMLI 1963: 26-33)
Türkistan’ın Sürhenderya tarafında ise oyuna erkekler de katılır ve kadın
kılığına giren bir erkek, ev ev dolaştırı­
lır. (KOÇAR 1991: 240)
2. OYUNUN OYNANMASI: Hazırlanan bebeği taşıyan çocuk en önde olmak üzere, bütün çocuklar toplu halde,
kapı kapı dolaşarak, her evin önünde,
hep bir ağızdan “çömçeli gelin tekerlemesi”ni söylerler:
“Çömçeli gelin çöm ister
Bir kaşıcık yağ ister
Yağ verenin oğlu olsun
Bulgur verenin kızı olsun
Teknede hamur
Tarlada çamur
Ver Allah’ım ver
Bir sulu yağmur” (Kadirli/Osmaniye)4
***
“Hot bodi bodi
Anan baban neden öldü
Bir kaşıcık sudan öldü
Tarlalar yarık yarık
Çiftçilerin beli bükük
Yerden bereket
Gökten yağmur
Ver Allah’ım ver
Sicim gibi, sulu sulu yağmur’” (Kozan/Adana, ARTUN 1995: 160)
***
“Bodi bodi neye
Bodi, bir kaşıcık suya
Bodi, yağmur kızı yağ ister
Balta, kürek, bel ister
Üç koyun kurban ister
Ver Allah’ım ver sulu sulu yağmur...’”
(Adana, ARTUN 1995: 161)
...
Tekerlemelerin hemen ardından, ev
sahibi, çocukların istedikleri; yağ, bulgur, un, yumurta, kavurma, tuz vs. gibi
yiyeceklerden birini verdikten sonra, beraberinde gizlice getirdiği suyu çocukların -özellikle de “çömçeli gelin”i taşıyan
çocuğun- üzerine döker. Yağmurun çok
yağmasını isteyen hane sakinleri daha
fazla su dökerler. Su ile ıslanan çocuklar
kaçışarak başka bir evin kapısına varırlar, aynı işlem burada da tekrar eder.
Böylece bütün evler dolaşılır.
3. TOPLANAN YİYECEKLERİN
PİŞİRİLMESİ VE DUÂ:
Mahallenin/köyün bütün evleri bu
şekilde dolaşıldıktan sonra, toplanan yiyecekler (kıyma, yağ, bulgur, yumurta,
pekmez, şeker, ekmek, dut kurusu, erik
vs.) yemek yapılarak yenir, ardından
yağmurun yağması için -bazı bölgelerde- dua edilir.
Buraya kadar olan kısımda, Anadolu hatta Türk Dünyasında, yağmur duası bağlamında “çömçeli gelin” oyununun nasıl oynandığını anlattık. Şimdi de
bu törenle ilgili dikkatimizi çeken bir takim özellikleri dile getirmek istiyoruz:
Bunlardan birincisi; “Niçin çömçeli
gelin? Yani, cinsiyet olarak niçin kadın
—birkaç varyant hariç- seçilmiş?” İkincisi; “Niçin gelin, yani nine değil, kız çocu­
ğu değil, herhangi bir kadın değil de gelin ve çömçeli gelin?”
Bu soruların cevabını Kadir KEÇEBAŞ şöyle açıklıyor: “Bilindiği gibi toprak anadır. İslâm inancına göre Hz.
Adem topraktan olduğu gibi, bütün canlılar da topraktan yaratılmıştır. Toprak
ana her zaman yüklüdür. Tıpkı bir gelin
gibi her zaman doğuma hazırdır. Kısır
değil, doğurgandır. Tohum ondadır. Beslenemeyen bir ceninin ana karnında doğ­
madan öldüğü gibi, yağmurla beslenemeyen tohum da onun karnında ölür, çü­
rür, yok olur. Tohumu saklaması ve çimlenmesi bakımından hamile bir anaya
benzediği gibi, onu beslemesi ve büyütüp
olgunlaştırması bakımından da müşfik
bir anneye benzer. Toprak ana, taşıdığı
tohumu yeryüzüne çıkarabilmesi için do­
ğum sancıları çekmektedir. Ona yardım
edecek ebe ise yağmurdur. Yağmur yağ­
dığı zaman ise rızık doğacaktır. Bereket
doğacaktır. Toprağın bu doğurma özelli­
ği bir dedede, bir babada, bir ninede ve
bir genç kızda olmadığı içindir ki, eskiler
çomçalı nine dememişler, ‘Çomçalı Gelin’
demişlerdir.” (KEÇEBAŞ 1981: 15)
Çomça / çömçe ise büyük kazanlarda yemek pişirmeye ve dağıtmaya yarayan bir araçtır. Yani bolluğun, bereketin, cömertliğin işaretidir. Tıpkı toprak
gibi... Törende söylenen tekerlemenin ilk
mısraı genellikle; “Çomçalı gelin çon ister / Çömçeli gelin çöm ister” şeklindedir. Buradaki “çon” kelimesi anlamsız,
doldurma bir söz gibi düşünülse de;
“yumruluk” anlamını ifade eder. Ağacın
gövdesindeki “ur” gibi çıkıntı “çon”dur
veya kırık kol ve bacakların eğri bitmesi
neticesinde ortaya çıkan yumruluktur.
Hamile bir annenin görüntüsü de aynı­
dır. Böylece, “Çomçalı gelin çon ister”
mısraı aslında; “Çömçeli gelin çocuk ister” anlamını taşımaktadır. Yani, “çöm­
çeli gelin”, çocuk isteyerek, çoğalmayı,
üremeyi sağlarken, toprak ana da yağ­
mur isteyerek; bağrında sakladığı tohumları yeşertecek, tabiatı canlandıracaktır. (KEÇEBAŞ 1981: 15)
Bu yönden “çöm” kelimesi de aynı
şekilde değerlendirilebilir. Çöm; “çimen
, nemli toprak parçası; birkaç kişinin
bir arada bulunması, toplantı” anlamlarına gelmektedir. Nemli, çimenli toprak,
tabiatın en canlı olduğu, bolluğun, bereketin yaşandığı zamanda görülür. Nitekim, “toplantı” anlamı da bu kelimeyi
gayet güzel bir şekilde açıklamaktadır.
îşte, yukarıdaki açıklamaları teyid
eden ve “Neden Çömçeli Gelin?” sorusunu açıklayan bir efsane... Efsane, Bitlis’te “Çümçe Gelin” adıyla anlatılmaktadır:
[ÇÜMÇE GELİN EFSANESİ
Bitlis’in bir köyünde çok güzel bir
kız yaşarmış. Köyün bütün delikanlıları
bu kıza âşıkmış. Kızın gönlü de bir delikanlıdaymış. Ancak kızın babası köyün
ağası, delikanlı ise orta halli bir çiftçi çocuğudur. Delikanlı, kızı babasından ister, vermeyince de kaçırmak zorunda
kalır.
Bunlar, başka bir köye gidip, orada
evlenirler. Ancak aradan aylar, yıllar
geçtiği halde bu gelinin çocuğu olmaz.
Gelin, üzüntüsünden o kadar zayıflar, o
kadar zayıflar ki, neredeyse kuru bir
ağaca döner. Derdini içine döken gelin,
durumuna hep sabreder, kimseye bir şey
söylemez.
O yıllarda, köyde bir kuraklık baş
gösterir. Halk, aylarca yağmur yüzü görmez. Bu gelin, başına kırmızı bir puşi
(Bitlis’te örtü yerine kullanılır) örtüp, ellerini havaya kaldırarak koşmaya, Allah’tan yağmur istemeye başlar. O anda,
sabır içinde şükreden bu gelin hürmetine
yağmur yağmaya başlar. O günden sonra köylüler bir daha kuraklık çekmezler.
Bitlis’te bahar ayları kurak geçtiği
zaman, çocuklar, “Çümçe Gelin’” adını
taktıkları ağaçtan bir bebek yaparlar. lş-
te bu bebek, nerdeyse kuru bir ağaca dönmüş olan ve yağmurun yağmasına vesile
olan gelin ve onun bebeğe olan özlemi hatırasma yapılır.] (KINAY, 1995: 54-55)
Dikkat edilirse efsanede, gelinin ba­
şına kırmızı bir puşi (örtü) örttükten
sonra duâya başladığı belirtilmektedir.
Örtünün îslâmiyetle ilgisi olmakla beraber, “kırmızı” rengin belirginlik kazanması tamamen Eski Türk inancına bağlı
olarak yorumlanabilir. Kırmızı; gücün,
kuvvetin, sevincin, hürriyetin ve koruyuculuğun sembolüdür. Altaylılarda şaman kadınlar kırmızı elbise giyerek, erkeklerden daha güçlü olduklarını ifade
etmeye çalışırlar. Kırmızı, diğer yönüyle
“koruyuculuk” vasfına sahiptir. Loğusa
kadın, “alkarısı”ndan korunmak için ba­
şına kırmızı başörtüsü bağlar. Düğünlerde, gelinin başına örtülen kırmızı örtü
ile beline bağlanan kırmızı kuşakta da
aynı düşünceler vardır. Efsanede, başına
kırmızı örtü bağlayan gelin, hem kötü
ruhlardan korunmuş hem de onlara kar­
şı güç kazanmış olur. Böylece kötü ruhlara gâlip gelerek, yeniden yağmurun
yağmasını sağlar.
Diğer taraftan, bu efsanede de çocu­
ğu olmayan gelinin dileğiyle, suya has￾ret toprağın dileği birlikte ele alınmıştır.
Gelin, üzüntüden zayıflayıp kupkuru
kaldığı için ağaca, hatta ağaçtan yapıl￾mış olan çömçeye benzetilmiştir. O halde, “çömçeli gelin” töreninde “çömçe”nin
seçilmesi tesadüfî değildir. Eski Türk
inancındaki “ağaç kültü” ile ilgisi vardır.
Bilindiği gibi “Yer-Su” kültüne bağlı olarak, Türkler arasında ormanlar ve bazı
ağaçlar kutsal sayılmış “iye” kabul edilmiş, bazı dilekler bu iyeler vasıtasıyla
Gök Tanrıya iletilmiştir. Onun için, bebek isteyen gelin ile su isteyen toprak,
ağacı aracı kılıp Gök-Tanrı’ya dilekte
bulunmaktadır. Tıpkı çocuğu olmayan
Yakut kadınlarının, “yuvalı” kara çam ağacının altına beyaz at derisini serip
dua etmeleri gibi. (ÎNAN 1986: 64)
Bütün bu örneklerin dışında, “çöm­
çeli gelin” oyunu ile kuraklığın yanında, kısırlığın, çocuksuzluğun da dile getirildiği, tekerlemelerde de kendini göstermektedir:
“Yağ verenin oğlu olsun
Bulgur verenin kızı olsun”
Törende temel öğe, yağmurun yağ­
ması, yağmura bağlı olarak teknelerin
hamurla dolması, susuzluktan çatlayan
tarlaların çamur haline gelmesi gibi istekler olsa da, ikinci bir temenni olarak
da çocuğu olmayanların bu arzularına
kavuşması dile getirilmiştir. Hatta, cinsiyet tercihi de vardır: “yağ verenin oğ­
lu, bulgur verenin kızı” olacaktır. Böylece, “yağ” erkek çocuğunu, “bulgur” ise
kız çocuğunu sembolize etmektedir. Her
iki obje de tek başına bir işe yaramaz.
Ancak, ikisi birbirini tamamlayarak yemek haline getirilir. Bulgur; dişiliğin,
çokluğun, bolluğun, bereketin sembolü­
dür, fakat yağsız yemeği olmaz. Aynı şekilde yağ da yemeğe tat, lezzet verir, fakat tek başına yenmez. Tıpkı kültürü­
müzde birbirini tamamlayan kadın ile
erkek gibi. Birinin diğerine üstünlüğü
yoktur.
Bazı tekerlemelerde, bunların yerini un ile tuz alır: “Un verenin oğlu olsun
/ Tuz verenin kızı olsun”. Bazen de; “Verenin oğlu, vermeyenin kızı olsun” denilerek, çocuklara verilen önem ifade edilir.
Diğer taraftan, yukarıda da belirtti­
ğimiz gibi, “çömçeli gelin” oyunu, birçok
yönden Eski Türk inancıyla yakından ilgilidir. Her ne kadar ACIPAYAMLI, tekerlemelerdeki sözlerin İslâmî döneme
ait olduğunu söylese de (ACIPAYAMLI
1964: 249) Eski Türk inancıyla büyük
benzerliklerin olduğu bir gerçektir. Bu
törenin karşılığı olarak bazı yörelerde
kullanılan “godu gudu / bodi / dodi” terimlerinin “Yağmur Tanrısı” anlamına
geldiğini söyleyen Ahmet CAFEROĞLU,
bu konuda geniş açıklamalar yapar.
(ACIPAYAMLI 1964: 222)
Ayrıca, “çömçeli gelin”i canlandıran
bebek/kukla, Şamanizmde görülen “ongon” veya “tös”leri hatırlatmaktadır. Konuyla ilgili olarak ÎNAN, şu bilgileri verir: “Altaylılarda tös-töz, Yakutlarda
tangara, Uranhalarda eren, Moğol -
Buretlerde ongon denilen put-fetişler
vardır. Bunlar, keçeden, paçavralardan,
kayın ağacı kabuğundan yapılır. Bir kısmı çocukların oynadıkları bebeklere benzerler.... Ava veya önemli bir sefere çıkarken bu putlara saçı saçarlar ve ağızları­
na yağ sürerler. “ (ÎNAN 1986: 42)
Bu özelliklerin hepsini “çömçeli gelin” oyununda da görmekteyiz. Bunlardan birincisi saçı geleneği. Aslında
“çömçeli gelin”in ve törene katılan çocukların üzerine serpilen su, bir saçıdır.
Diğer taraftan, evlerden toplanan bulgur, un, yağ, tuz, yumurta vs. gibi yiyecekler de saçı yerine geçer. Saçı; “Eskiden, muhtelif olağanüstü güçlere sahip
olduğuna inanılan iye ve ruhlara sunulan ve onlar adına, onların rızasını ve
yardımını kazanmak için dağıtılan cansız nesnelere / yiyecek, içecek, bez gibi verilen addır.” (KALAFAT 1995: 111)
“Çömçeli gelin”in başına su serpilerek, bir taraftan yağmurun yağması canlandırılırken, diğer taraftan da kötülüklerden, uğursuzluklardan, buradaki anlamıyla kuraklıktan kurtulmak için bir
nevi kurban yerine geçen saçı saçılmaktadır. (Bugün, yola çıkanların ardından
su döküldüğü gibi.) Düğünlerde, gelinlerin başına atılan ve yine “cansız kurban”
olarak nitelendirilen saçı, bu törende çocuklara verilen bulgur, yağ, un, yumurta
vs.ye dönüşmüştür. Töslerin / ongonların ağzına sürülen yağ ise, burada oyun
oynayan çocukların eline verilmektedir.
Oyunla ilgili olarak söylenen tekerlemelerin bazılarında, yağmur için sunulan cansız kurbanların (saçının) dışında
hayvanların da kurban edileceği zikredilir ki, bunların da Eski Türk inancıyla
yakından ilgili olduğu kanaatindeyiz.
Şamani Türkler, işleri ters gidince, aç­
lık, kuraklık vs. olunca veya dileklerinin
yerine gelmesini istediklerinde Gök ve
Yer Tanrılarına kurban keserler. Olumsuzluk yaşanıyorsa, Tanrıların kızmış ve
topluluğa küsmüş olacağına inanırlar.
Onu memnun etmek, bir nevi barışı sağ­
lamak için, gönül almak için kurban ke￾serler. Kuraklık durumunda kurban kesilmesi, göğün kurban istemesi, Şamanizmdeki bu düşünce ile bağdaştırılabi￾lir:
“Bodi, yağmur kızı yağ ister
Balta, kürek, bel ister
Üç koyun kurban ister’”
“Koç koyun kurban
Göbekli harman”
***
“Gök göğün gurban ister
Göbeklice harman ister.” (ARTUN
1995: 162)
Ayrıca, Adana’da halk ,yağmur duası için “Boğa Dede” türbesini ziyaret
ederek, orada boğa kurban ederler. Halk
arasında yaygın olan bir inanış da kurban ile yağmur arasındaki ilgiyi kuvvetlendirmektedir: Bu inanışa göre; kesilen
kurbandan sonra mutlaka yağmur yağar
ve kurbanın kanını temizler.
“Çömçeli gelin” töreninde söylenen
tekerleme, aslında bir duâdır. Yağmurun yağması, teknelerin hamurla, tarlaların çamurla dolması, çocuğu olmayanların çocuk sahibi olması vs. için yapılan
bir çeşit manzum duâdır. Eski Türk
inancında ve bu inancın bozulmuş şekli
olan Şamanizmde de, şamanların yaptı­
ğı duâlar genellikle manzumdur.
Ancak, bu oyunun Sûriye Araplarında “ümmül gays” adıyla oynandığını
tespit eden ÎNAN, “çömçeli gelin”i Şamani Türklerin “tös”lerine benzetse de;
“Galiba bu âdet, ileri Asya’nın pek eski
yerli zürra bir kavminden kalma bir âdet
olsa gerek. Bu âdete dair bütün Anadolu,
Suriye, Irak ve Azerbaycan âdetleri toplanırsa, ihtimal ki bu merasimin eski dini şekli tayin edilebilir,” der. (ÎNAN
1987: 485)
“Çömçeli gelin” oyunu, bir başka yö­
nüyle, halk temaşası içerisinde, köy seyirlik oyunlarına bağlı olarak da değerlendirilebilir. Törende, her şeyden önce
bir taklit vardır. Ağaçtan/kepçeden yapılan bebekle bir gelin canlandırılır. Di­ger taraftan Türkistan’ın Sürhanderya
taraflarında düzenlenen yağmur çağırma törenine erkekler de katılır ve birine
kadın elbisesi giydirilerek ev ev dolaştı­
rılır. (KOÇAR 1991: 240) Bilindiği gibi,
seyirlik oyunlarında da genellikle oyuncular erkektir ve kadın rollerini de rahatlıkla canlandırabilirler.
Osmaniye’de ise, çocuklardan biri
tilki kılığına girer ki, bu da seyirlik
oyunlarının önemli bir unsurunu teşkil
eder. Bu tür oyunlarda sadece insanlar
değil, yeri geldiğinde hayvanlar ve eşyalar da taklit edilir.
Serpilen su ile de yağmurun yağması taklit edilir. Karagöz, ortaoyunu vs.
gibi seyirlik oyunlarında gördüğümüz
tekerleme, bir başka şekliyle burada da
söylenmektedir.
Sonuç olarak, Türk kültüründe suya verilen önem; kuraklığın uzun süre
devam etmesi neticesinde, yeniden yağ­
mur yağdırmak için başvurulan tören,
duâ ve davranışlarla kendini göstermektedir. Türbe ziyaretleri, toplu duâlar,
taşların muayyen sulara atılması bunların başlıcalarıdır. Bu bağlamda gerçekleştirilen “çömçeli gelin” oyunu ise, yağ­
mur yağdırma arzusunun dışında; eski
Türk inancını yaşatma, çocuğa verilen
önemi dile getirme ve Türk seyirlik
oyunları ile ilgisi bakımından dikkate
değer önemli bir törendir.

http://www.millifolklor.com
Paradox
Her yörenin yemeği kendi yerinde bir farklı.
Yolun Hatay'a düşerse haber et misafir edelim. Anannemin yoğurduğu köfteyi tadınca farkı göreceksin ^^
StarChild Hatayda tek beğenmediğim şey yemeklleriydi ya. Sorry bu konuda. İçli köfteyi herşeyde kullanmışlar.

İçki köfte çorbası
İçli köfte yemeği
Buharda içli köfte
Kızarmış içli köfte
Yoğurtlu içli köfte

Hatayın klasik yemek menüsü bu. Ha şey güzeldi ama çarşıda böyle kasaplar direk kuzuyu çeviriyordu kasaba gidip kuzunun şurasını istiyorum dediğinde hemen pişmiş halde alabiliyordun o hoşuma gitmişti.

Birde böyle resimdeki fırıldağa benzer turuncu bi peyniriniz var allah onun belasını versin o nasıl leş gibi bi kokudur.
StarChild Teşekkür ederim, yolum düşerse mutlaka haberleşiriz :)
Paradox trabzonda çıkılıyo mu biz çarşıbaşında çıkardık
ahguloglu Çarşıbaşı'nda çok arkadaşım var, orada fazlaca çıkılıyor onu biliyorum fakat ben Akçaabat'ta oturuyorum. Buralarda da görüyorum. Dün geldiler hatta bize 2-3 kişi :)
vakfıkebir'de her sene yapıyorduk aşırı eğlenceli bir gelenek kalandaris
Crawell evet ya, benim yaşım 23, bizden geçti mi bilmiyorum ahaha köyde çıkıyorum eğer denk gelirsem
Paradox Kanka bizde de Kadir gecesinde çocuklar dışarı çıkıp şeker toplar camilerde çocuklara yoldan geçen insanlara şeker-çikolata falan dağıtılır
Cadılar bayramında çocukların kapıya gelip şekermi şakamı demesi gibi ama güzel bir etkinlik çocukların kendini göstermemeside utandığı içindir belki yada bunun başka bir anlamı vardır illaki.

Bende giresunluyum ama giresunda pek bulunmadım bizde varmı yokmu onuda bilmiyorum topragum paradox :)
ToruKMactoR Amaç falancı kişi bana az erzak verdi, şu kişi bana fazla erzak verdi demenin önüne geçmek. Bir nevi yardım yapan kişiyi gizleme gibi bir şeyden dolayı :)
Paradox yillarin karadenizlisiyim trabzon ordu giresun hic duymamistim bu seneye kadar. Bu hafta lojmandakiler konusuyordu simdi burda sen anlatmissin. Napiyodunuz gizli gizli mi kutluyodunuz bu sene mi ifsa oldunuz :))) sever aslinda trabzonlular abartmaya bu nasil geri planda kalmis
holybram abi iyi güzel yazmışsın da konu yine bir şekilde trabzon’a sallamaya nasıl geldi :))
Paradox benim sallamaya hakkım var ben de aslen trabzonluyum :) harbiden denk gelmemiştim bu seneye kadar kalandar muhabbetine
holybram ahaha peki abim, doğrudur, bir çok kişi bilmiyor. Kırsal yerlerde daha çok dediğim gibi. Ondan olabilir.
Paradox gümüşhanede kutlanmıyor ama ziganada kutlanıyor ırkların göçlerine bağlı büyük ihtimal
ahguloglu Gümüşhane’de 2 yıl yaşadım. Orda görmedim. Doğrudur. Belki de.
Yukarı