Oldukça zor bir durum ama sadece o kişi için değil, aynı zamanda onu seven ve ciddi anlamda düşünenler için de öyle. Sürecin oldukça iyi idare edilebilmesi gerekiyor. Eski bir arkadaşımda da maalesef ki böyle bir durum söz konusu olmuştu. Gelecek planları yaptığı bir erkek arkadaşı vardı ve hiç beklemediği bir anda o kişiyi kaybetti. Ama onun açısından normal bir ölüm olmadı çünkü kayıtlarda; bahsettiğim kız arkadaşımın ısrarlı çağrıları üzerine çocuk en son telefona cevap vermeye çalışıyor ve o anda motorsikletiyle maalesef ki çok kötü bir kaza geçirdiği görülüyor. Kız da bu yüzden aylarca kendini suçladı. Bir sürü tedavi gördü ve yığınla ilaç aldı. O zamanlar yakın da bir arkadaşımdı ve elimden geldiğince yanında olmaya çalıştım çünkü sürekli olarak intihar eğilimindeydi. Bu vicdan azabıyla yaşamam modundaydı ve onu anlamaya çalışıp aynı zamanda da yanında olmaya özen gösteriyorduk.
Birkaç defa intihar girişiminde de bulundu ama neyse ki hayata tutunmasını sağladık. Hani belki tüm bunlar için uğraşırken, bir gün yeri gelecek biz de o noktaya geleceğiz ve o anda yanımızda bir dostumuzun olup olmaması dahi hayatımıza mal olacak. Hayatın ne getireceğini kimse bilemez. Ama en azından o dostunuza destek olup, onu elinizden geldiğince hayata bağlamak; hem sizi vicdanen rahatlatacak hem de belki de o kişinin ''o an'' vereceği kararda da doğrudan rol oynayabileceksiniz. O bahsettiğim arkadaşım benden 2 yaş büyüktü aynı zamanda ve aradan yıllar geçti kii şu anda da mesafelerden dolayı pek görüşemesek de gördüğüm kadarıyla oldukça güzel bir ilişkisi var. Üniversiteyi de bitirdi ve o sevdiği kişiyle olgun bir şekilde gelecek planları yapıyor. Demek ki ''ölüm her şeyin ilacı'' falan değilmiş. İnsan her zaman kendine 2. hatta 3. şansları vermelidir diye düşünüyorum. Bu yazdıklarımı düşünerek ona; umut vermeni, keyif vermeni, huzur vermeni hatta gaz vermeni bile önerebilirim. Ne olursa olsun hayatın her anında ona verebilecek bir şeylerin olduğunu görsün. Son olarak orada ol, yanında olduğunu hissetsin. Evet her zaman orada olamazsın ya da orasının neresi olduğunu da bilemezsin ama olsun; çağırırsa geleceğini, orada olabileceğini bilsin. Bu bile yeterli gelir bazen insana...
Ayrıca bir kitap da önerebilirim sizlere; Albert Camus'un Sisifos Söyleni. Oldukça anlamlı ve bir o kadar da etkili bir kitaptır. Bu konuda kitaptan bir alıntı da ekleyip sözlerimi bitireyim; İntiharın ardından gazeteler sık sık "gizli kederlerden" ya da "iyileşmez hastalıklardan" söz eder. Geçerlidir bu açıklamalar. Ama o gün umutsuz kişinin bir dostu kendisiyle ilgisiz bir tavırla konuşmuş mudur, konuşmamış mıdır, bilmek gerekir. Suçludur o. Çünkü böyle bir davranış henüz askıda bulunan tüm hınçları, tüm bıkkınlıkları hızlandırıvermeye yetebilir. Ama aklın hangi dakikada, hangi davranışla ölümü seçtiğini saptamak güç olsa bile, eylemin gerektirdiği sonuçları bu eylemin kendisinden çıkarmak o kadar güç değil. Kendini öldürmek, bir anlamda, melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. Yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir. Ama örneklemeleri fazla ileri götürmeyelim de bilinen sözcüklere dönelim. Yalnızca "çabalamaya değmez" demektir kendini öldürmek. "Arama kaydınızda gördüğünüz isim için belki de son şans sizdiniz, bilmiyorsunuz.