Ben de bu aralar esnaftan çok çekiyorum ya. İşini güzel yapan çok nadir esnaf var. Geçen işte bir ayakkabım yırtıldı kenardan küçücük, bir tanesinin de kenarından yapışkanı tutmuyor. İkisi de deri spor ayakkabı, Air Force minvalinde. Dedim, götüreyim ayakkabıcıya, en kötü ne olabilir? Benden kötü yapacak halleri yok ya, bir yapıştırıcı sürüp geçecek. Daha önce kendim de yaptım, basit bir şey ama üşendim. Hem dedim, ayakkabıcı iyi yapar işini, yıllardır oradaki esnaf. Eskiden de koşu ayakkabısının içini yaptırmıştım, iyi yapmıştı. Neyse, götürdüm. Dakika bir, gol bir. Adam yan dükkânda muhabbet ediyor. Kaş göz ediyorum, "Geleceğim," diyor, gelmiyor. 10 dakika sonra geldi, gözümün önünde muhabbet ede ede. Müşterisi falan da yok, dükkân boş. Bu rahatlık nereden geliyor, bilmiyorum.
Sonra dükkâna girdik, 4 metrekare falan bir yer. Adama ayakkabıları gösterdim, "30 dakikaya gel," dedi. Dedim, "Tamam, çok iyi." Ama şüphelendim de, hızlı yapar, kötü olur diye. Neyse, çarşıda işlerimi halledip geldim. Bizimki yine yan dükkânda, biraz bekletip geldi. Ayakkabılara bir baktım; ilkokul çocuğunun el işi ödevi gibi. Sağa sola yapıştırıcılar taşmış, yamuk yumuk dikiş atmış. Yırtık yeri öyle bir tamir etmiş ki eskisinden beter olmuş. Bir şey demedim, ayakkabılar yeni değil diye. 70 TL aldı zaten. Kısacası, işini düzgün yapıp 300-500 istese gıkım çıkmayacak. Ayakkabılar olmuş 2000-4000 TL. Ama yok, ekonomi kötü diye hem kendine eziyet hem bana eziyet çektiriyor. Yaptığı işe aldığı para değmiyor diye hızlıca yapıp 70 TL alıyor. Ama halbuki ironik olarak dükkân bomboş.
Bu arada, iki hafta önce de eski bir koşu ayakkabımı mahalledeki yaşlı ayakkabıcıya götürdüm, dükkân boş diye üzüldüğüm için. Sağ olsun, öyle bir tamir etmiş ki koşarken ötüyor ayakkabılar. Önüme çıkanlara uyarı veriyorum :).
Şimdi de telefoncu arkadaşları anlatayım. İki lise arkadaşım, 23-24 yaşlarındalar. Üniversiteyi rastgele bir bölüm okuduktan sonra telefoncu tanıdıklarının yanında çalışmaya başladılar. Sonra işlek bir caddeye dükkân açtılar. Dükkân yine minnacık, 6 metrekare falan. İki kişi aynı anda çalışıyorlar, ikisi de sürekli telefona bakıyor. Dükkânda malzeme de doğru düzgün değil. Ama durumları iyi; ikisi de yeni düğün yaptı. Dedim, "Nasıl para kazanıyorsunuz siz?" İkinci el telefonları kelepir fiyatına alıyorlar, biraz süslüyorlar, yerine yüksek model 2. el telefonu piyasanın bir tık üstüne satıyorlar. Gelen müşteriler, model yükseltmenin hevesine kapılıp eski telefonunun paraya sayıldığına seviniyor, ama deli gibi zarardalar. Sonra birde satarken mallarına o kadar güveniyorlar ki sanki kendileri üretmişler gibi garanti veriyorlar falan. Geleceğin çakal telefoncuları olacaklar belli ki. :)
Terzi desem, aynı şeyler. Yeni aldığım pantolonu götürürüm, paçası kısalacak diye. Reis öyle bir yapar ki pantolon baştan aşağı sigara ve kül kokar. Yıkamadan giyemem.
Sonra eski kitapları satayım diye ikinci el alan bir kitapçıya götürdüm. İnternette 150 TL'ye satılan kitapları 20 TL'den almadı. Ama dükkânda "çok var" dediği kitapları da 120 TL'den satmaya çalışır. Sonra niye çok var aynı kitaptan?
Bilgisayarcıları da hiç anlamıyorum. Hem dükkân sinek avlar hem ne zaman bir şey sormaya gitsem, açıkgözlü bilir müşteriyim diye ilgilenmezler. Benim istediğimi değil, kendi istediklerini yapmaya çalışırlar. Format attırmaya götürsen, 500 TL alırlar. Neymiş, dükkân kirasıymış. Abicim, dükkânın format parasıyla geçiniyorsa kapat git zaten.
Üniversitedeyken de Erasmus öğrencilerine yardımcı olmaya çalışırdım. Sürekli bir esnaf tarafından kazıklanma problemi olurdu. Kendi vatandaşımı nasıl savunacağımı bilemezdim. Neresinden tutsam elimde kalıyordu, üzülüyordum.