Sinir gazları (sinir ajanları) G ve V olmak üzere 2’yeayrılır. G grubunda (GA) tabun,(GB) sarin,(GD) soman gazları, V grubunda ise Vx gazı bulunur. Kişinin sinir sistemini doğrudan etkiler ve hayati fonksiyonları felce uğratırlar. Saldırı maksadıyla kullanılır. Özellikle baskın şeklinde kayıp verdirmek ve huzursuzluk yaratmak amacıyla kullanılır.
Sinir ajanları 2. dünya savaşından az önce geliştirilmiş,organofosforlu böcek öldürücülerine benzeren toksik kimyasal savaş ajanlarıdır. G grubu ajanları buharlaşmaya olan eğilimleri nedeniyle , birkaç saat içerisinde yayılıp dağılmaktadırlar. Vx ise uçuculuğu daha az olan ve atılıp dağıldığı yerde haftalarca veya daha uzun süre kalabilen bir ajandır.
Sinir ajanları, öncelikle asetilkolin esterazenziminin etkisinin dönüşümsüz olarak ortadankaldırılmasına yol açmaktadır. Enzimin etkisinin ortadankaldırılması ile, zehirleyici düzeyde asetilkolin birikimisonucu sinirlerden kaslara uyarıların gitmesi engellenmektedir. Bu durum zamana bağımlı olarak dönüşümsüzolarak meydana gelmektedir. Son basamak oluşmadan önce obidoksimveya pralidoksim klorid gibi nükleofilik oksim preparatlarınınuygulanması enzimin tekrar aktive olmasını sağlarken daha sonra uygulanması etkili olmamaktadır. Son basamak olan dönüşümsüz etkinin oluşum hızı, sinir ajanlarının türlerine göre geniş bir dağılım göstermektedir.
Ölüm ile sonuçlanması için atılan gazın mekana yayılmasıyla mekan içeisindeki ortalama 70 kg olan bir inanın 1 dakika içerisinde 15 kez soluk alıp vermesi yeterlidir. 10 dakika sonra ilk etki gözükecek beyin ile sinirler arası iletişim kesilecek motor hareketler kontrol edilemeyerek nefes alışveriş her defasında daha zor bir hal alır ve 15 DK sonra ölüm kaçınılmaz son olacaktır.
Gençler hangi üniversitede okursa okusun temelde iki sorun altında eziliyor; kültürel değişimin yarattığı boşluklar ve eğitim sistemindeki çarpıklıklar. Gençlerin hikâyeleri hep aynı. Çocuklar üniversiteye geldiklerinde bir şaşkınlık yaşıyor. O güne kadar ailelerinin koruması altında olan çocuklar hele bir de yurtta kalmaya başlamışlarsa bu şaşkınlıkları katlanarak artıyor. Bu çocuklar 20 yaşına gelmiş ama çoğu daha kendisine sahip çıkacak durumda değil, 13 yaşında gibi davranıyor. Belki ana babalar nasıl çocuk yetiştireceklerini çok iyi bilemiyor. Kendi yetiştirilme tarzlarını beğenmeyip, ‘daha modern’ davranmak istiyorlar ama nasıl daha modern olacaklarını bilmiyorlar. ‘Daha demokrat’ olmak istiyorlar ama demokrasinin ne olduğunu bilmiyorlar. Çocuğu başıboş bırakmakla çok sıkmak arasında yalpalıyorlar. Çocukları belli bir iyi niyetle, bir korumacılıkla bir yere kadar getiriyorlar ama ondan sonra çocuk dünyasını şaşırıyor.
Üniversitelerimizde 70’lerde 80’lerde görmediğimiz kadar çok sorunlu çocuk görmeye başladık. İlişkileri yönetemiyorlar. Kız ya da erkek arkadaş istiyor ama bulamıyorlar. Bulsalar bile nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. Depresif sorunlar başlıyor, içki ve uyuşturucuya kayma olabiliyor. Bunların sonunda da derslerine odaklanamıyor, yalpalamaya başlıyorlar. Üniversite sınav sistemi zaten başlı başına bir sorun bu çocuklar için. Sınavlara yarış atı gibi hazırlanıyorlar ama burada bir yazı yazmaları istenince iki kelimeyi yan yana koyamıyorlar. İlkokuldan liseye kadar olan çöküşü biz burada görüyoruz.