Gençler hangi üniversitede okursa okusun temelde iki sorun altında eziliyor; kültürel değişimin yarattığı boşluklar ve eğitim sistemindeki çarpıklıklar. Gençlerin hikâyeleri hep aynı. Çocuklar üniversiteye geldiklerinde bir şaşkınlık yaşıyor. O güne kadar ailelerinin koruması altında olan çocuklar hele bir de yurtta kalmaya başlamışlarsa bu şaşkınlıkları katlanarak artıyor. Bu çocuklar 20 yaşına gelmiş ama çoğu daha kendisine sahip çıkacak durumda değil, 13 yaşında gibi davranıyor. Belki ana babalar nasıl çocuk yetiştireceklerini çok iyi bilemiyor. Kendi yetiştirilme tarzlarını beğenmeyip, ‘daha modern’ davranmak istiyorlar ama nasıl daha modern olacaklarını bilmiyorlar. ‘Daha demokrat’ olmak istiyorlar ama demokrasinin ne olduğunu bilmiyorlar. Çocuğu başıboş bırakmakla çok sıkmak arasında yalpalıyorlar. Çocukları belli bir iyi niyetle, bir korumacılıkla bir yere kadar getiriyorlar ama ondan sonra çocuk dünyasını şaşırıyor.
Üniversitelerimizde 70’lerde 80’lerde görmediğimiz kadar çok sorunlu çocuk görmeye başladık. İlişkileri yönetemiyorlar. Kız ya da erkek arkadaş istiyor ama bulamıyorlar. Bulsalar bile nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. Depresif sorunlar başlıyor, içki ve uyuşturucuya kayma olabiliyor. Bunların sonunda da derslerine odaklanamıyor, yalpalamaya başlıyorlar. Üniversite sınav sistemi zaten başlı başına bir sorun bu çocuklar için. Sınavlara yarış atı gibi hazırlanıyorlar ama burada bir yazı yazmaları istenince iki kelimeyi yan yana koyamıyorlar. İlkokuldan liseye kadar olan çöküşü biz burada görüyoruz.