Sign in
Login

fatihtopcuoglu

Fatih Topcuoğlu
Lieutenant
Ankara
Nisan 2020
Henüz bize kendisinden bahsetmemiş...
En son medyalar tümü
Takip ettikleri tümü
Takipçileri tümü
İstatistikler
Diziler detay
T. Süre
0dk
T. Bölüm
0 / 0
Filmler
T. Süre
0dk
T. Film
0 / 0
 
Cevapladığı yorumlar
FİLM OKUMA 101
Nabokov der ki, “Biz bir sanat eserine ne anlamlar yüklersek yükleyelim, istersek onu parça parça inceleyelim, mutlaka “Eee adamın biri böceğe dönüşmüş ne yapalım yani” diyenler çıkacaktır. Seyircinin çabasına hiç yer vermeyen, yalnızca zaman geçirten filmlere alışkın insanlar için sanat filmleri anlamsızdır. Ancak onları incelemek zahmetine giren herkes, biraz da tecrübeyle bunu başarabilir. Yorumlarım tamamen bana aittir, özneldir. SPOILER kavramını bir günah olarak algılayan kimseler yorumun bundan sonrasını okumayabilir. Ancak filmlerden tam anlamıyla bir lezzet almak isteyenler, filmleri okuyarak izlemekten zevk duyar, üstelik olanlarla değil gelişme evreleriyle ilgilenirler. Ayrıca unutmayalım birkaç saat süren bir girdi havuzunu yorumlarken ne söylersek yarım kalır.
Sinematografi ya da sinema okur-yazarlığıyla alakalı bir eğitimim yok, yorumlarım uzman görüşü değil, sanatçı bakışıdır. Oscar Wilde’dan da bir alıntı yaparak incelemeye başlıyorum ki bu görüşün de hakkını vererek, ne yaptığımızı bilerek ilerleyelim: “Edebiyat da, diğer tüm sanatlar gibi, hamallıktır.”
Açılış sahnesi tam Emin Alper’e yaraşır tarzdadır. Çocuk sarp kayalıklardan geçer ve ağlamaktadır, yani zorluklar çıkacaktır karşısına ve üzülecektir, biliriz. Ancak sonra Güneş vurur ulaştıkları vadiye. Nefes kesici dağlar vardır karşılarında, manzara enfestir, ve bir düzlüğe varılmıştır, huzurun olduğu hatta zamanın olmadığı bir yer karşılar bizi; yani zorluklardan sonra güzel günler vardır, bunun mesajını alırız. Hatta çocuğun yüz ifadesinde çok belli bir rahatlama vardır.
Toplamda üç tane araba gezintisi izleriz. Havva’nın gelişi, Nurhan’ın gelişi, son olarak Necati’nin dönmemek üzere gidişidir. Yalnızca Havva’nın gelişinde kadraj arabanın önünü gösterir bize. Yani Havva’nın geleceği vardır henüz önünde, Necati’nin ve Nurhan’ınsa geçmişleri ön plandadır. Hikaye bize bunlara odaklanın demektedir. Ki, sonda Havva Necati’yi bekler ama beklediği Godot mudur, Necati onu almaya gerçekten gelir mi bilmeyiz. Sadece Havva’nın bir geleceği vardır ve bu gelecekte, her gelecekte olduğu kadarından en azından, bir umut vardır. Bu gelişler hakkındaki bir diğer ayrıntıysa Nurhan’ın gelişindeki şarkının filmin kapanışında yeniden kullanılacağıdır. Yani kıskançlık ve kaçış isteminin en şiddetle vücut bulduğu bedenin gelişi aslında tüm olayları ateşleyecek bir kıvılcımdır. Hitchcock’tan beri Türk yönetmenlerin epey sevdiği bir olgu haline dönüşmüş, önemsiz rollerde oynama alışkanlıklarına da bir göz kırparak eşkıyalardan biri olarak karşımıza çıkıyor Emin Alper. Ancak festival kategorisinde Fatih Akın, Zeki Demirkubuz gibi büyük isimlere kıyaslandığında aralarında tartışmasız en iyi oyuncu olduğunu, karaktere bir anlam katabildiğini söylemek zorundayız. Gişeden başka umudu olmayan filmlerde bile müzik seçiminin çok önem kazandığı bir sanat olan sinemanın da kendi içinde sanat yapanları tarafından müziğe büyük bir anlam yüklendiği tartışmasızdır. Bu konuda mesela Tarantino’nun şarkı telifleri için film bütçesini bile hiçe saydığı örnekleri araştırabilirsiniz. Konuya dönelim.
Üç kız da, kardeşleri zamanında şehre gönderilmiş bir anne tarafından büyütülünce, yaygın bir -kendi başaramayınca çocuklarım başarsın mantığı ve- varoluşsal aktarımla kızlarını şehre göndermeye kendini adar. Şevket bu aktarımın vekilidir daima, çünkü alıştığımız erkek imajından uzaktır biraz; kendi tiranlığını yürütmeye çalışmaktansa karısı tarafından bununla görevlendirilmiş gibidir. Hatta karısının onu aşağıladığı sözleri döne dolaşa tekrarlamaktan geri durmaz bile. Ailesi için sevgisi, erkeklik böbürlenmelerinden uzak ve çabacıdır. Bu karaktere benzerliğiyle karşımıza çıkan bir diğeri de Necati’dir. Neriman diye bir dış güçten bahseder daima ancak, Neriman’ın ona karşı baskınlığının, Şevket vakasından farklı bir sebebi vardır ki birazdan değineceğim.
Evden ilk çıkan Reyhan, kendi ağzıyla anlatır ve bize çok açık deliller verir ki hizmetçi-besleme olarak verildiği evde, Şevket’le birlikte olmuş ve Neriman’a yakalanmıştır. “…kendimi hanım sandım, yetmedi o evin hanımı sandım.” Bakılmayan, ve hatta başta terk ettiği bebeğin şimdi kucağında olmasından da diyebiliriz ki bebeği Gökhan da hatta Şevket’in çocuğudur. Eczacı kalfa, hikayenin gerçeğini gizlemek için uydurulmuş bir karakter olmalıdır ki hamilelik sonrası kaçmış olduğu Nurhan tarafından anlatılsa da ortaya yine çıkmıştır. Taşrada böyle bir davranışın hiç hoş karşılanmayacağı da kesindir. Üstüne üstlük, Şevket ağaç dibine işerken aniden ortaya çıkan Veysel, dedikodulardan bahsetmeye başladığı anda korku güdümlü bir öfke patlaması sarar Şevket’i. Acaba hangi dedikodudan bahsedileceğinden korkmuştur.
Reyhan kasaba hayatında gördükleriyle taşrada bir hayatın bulunmadığını fark etmiş, ancak bebeği olduktan sonra tüm bu güzelliklere yüzünü bir anlamda dönmüştür, ya da yüzü birileri tarafından çevrilmiştir de diyebiliriz. Ancak tüm bunları Havva’ya anlatırken sonsuz oranda çarpıtır, gözlerini kaçırır. Havva’nın cinsel istismara uğradığına olan ani şüphesinin temeli, Reyhan’ın kafasında bulunan cinsel ögeler yoğunluğudur ki böyle bir istismar için elimizde bir veri yoktur. Rüyanın mantıklı ve çağdaş tabiri bize yalnızca sağlıkla gelişen ve yavaş yavaş ergenliğe eren bir beynin ipuçlarını verir, çocuk gelişimi üzerine akademik dersler almış birisi olarak konuşuyorum. Havva’nın evinde yaşananların incelenmesi pek mümkün değildir.
Filmin en çarpıtıcı ve ağzımı açık bırakan bol göndermeli sahnesi yayığın hazırlanması ve kaba koyulmasına kadar olan kısımdır. Çünkü, Reyhan kocasından iğrenen bir yapıdadır, her fırsatta bildirilir bu bize. Buna rağmen, Şevket’le uyandığını tahmin etmemiz için çokça sebebimiz olduğu cinsel dürtüleri, Nurhan’la yayık yaydıkları sırada ortaya çıkar. Yayığın bir tarafında bir kız kardeş, diğerinde öbürü vardır. Karşılıklı bir gidip gelme söz konusudur, ve tıpkı bir seks sahnesi gibi konu(ön sevişme) önce yavaş yavaş açılır, daha açık konuşulmaya başlanır(penetrasyon) ve susulup en sertleşerek ileri geri gidildiği anda nefesler hızlanır ve aniden yükselerek dururuz(boşalma). Böylece cinsel olarak yükseldiğini anladığımız Reyhan yolda kocasına rastlar. Ancak kocasının kendinde olmadığını anladığı anda, zevkine göre kullanabileceği etten bir dildo bulmuş gibidir. Kocasını kullanır bir haldedir. Öyle bir kullanmadır ki bu, adamın ağzını açıp konuşması bile onu gerçeklere çevirip, kendi ihtiyacına olan odağından ayıracağı içir eliyle susturur onu. Ve sonradan göreceğiz ki, adamın içine gelmesinden duyduğu tiksintiyle, aslında yeni bir çocuğa sebep olacaktır. Çünkü geceleri birlikte olamadıklarını görmüştük. Bu mükemmel ve görülmemiş metaforun final yaptığı ve kendini taçlandırdığı sahne ise, Reyhan’ın eve dönüp yayığın başına yeniden geçmesi olur. Yayığa, sekse ve yaşamaya dair umutlarını az önce iyice yüklemişti, yayık da ödül olarak ona haberi bile olmadığı, başlangıçta kendisi de beyaza çalan renkte az önce içine bırakılan yeni bir boşalmayı sunar, yani kovaya ayran boşaltılır. Umarım ayran içebilirsiniz bundan sonra da.
Nurhan’ın garip bir alışkanlığı vardır, yalnızca bir kez Reyhan buna “evi kemirmek” der. Bize deli olarak yansıtılan, aslında hiçbir zararı görülmeyen Hatice’yle zaman zaman paylaşır bu toprakları. Evi kemirmek imgesi de, istekleri ve arayışlarıyla aslında en büyük zararı kendilerine veren bu insanların kendi evlerini yavaş yavaş kemirdiklerine bir işarettir diyebiliriz. En hırçın olan herkese karşı çıkabilen ve zamanı gelince de bundan kaçan Nurhan’ın başka ilginç bir de yanı vardır. Film boyunca öksürür, sebebini bilmeyiz ama yatağa düşer. Evden çıktığı bir anda yıkılmış madenin kalıntılarını toplayan işçilere umutla baktığını görürüz. Onun umudu işçi bir erkeğin varlığı mıdır, yoksa köyün bir zamanlar umudu haline gelmiş maden, yani yeni bir umudun aslında kendisi midir, kesin değil. Bildiğimiz tek şey, yıllarca bu umudun peşinde koşmuş, yaşlı bir madenci gibi öksürmesidir Nurhan’ın!
Diğer bir önemli karakter Veysel. Fark edilmesi zor bir diğer girdi de bize söyler ki, Veysel tam bir kaçış düşkünüdür. Babasının intiharını yaşamıştır, babası gibi metafizik korkulara sahiptir. Babasının kendini astığı ağaçta aynı sonu kendisi için de tasarlaması sonudur. Maden, köyün umudu, babasının büyük bir korkusu haline gelmiştir. Metafizik varlıklar olduğuna inanır orada, çünkü bu tip bir umut korkutucudur onun için. Bu umudu en iyisi, şehir hayatına yani bilinmeyen ne varsa’ya atfetmemiz. Film her fırsatta bize gösterir ki, umut hep çökmüş, hep başa dönülmüş, maden yıkılmıştır. Ama hala oradan kömür araklayanlar, umut arayan Nurhanlar vardır elimizde. Bir başka akla yatkın iddiamız da bize gösteriyor ki, Veysel babasından şizofreniye yatkın bir gen de devralmış olabilir. Dağda otururken eşkıya olduklarını anlayacağımız bireylerle karşılaşmadan önce bazı sesler duyar kayalıklardan gelen, dua ederek rahatlamaya çalışır. Veysel kucağı bebekli Reyhan’la evlendirilmiştir. Veysel bebeği ne sever, ne de kendini bir erkek gibi kabul ettirebilir kimseye. Şevket’le konuşurken hem kendini onunla kıyaslamakta hem de saygı duymaktadır kasabayı, yani üstünlüğü temsil eden asıl insansıya.
Bir intiharı da ancak bir deli karşılarsa, intiharın etkisi müthiş azalabilir, intiharının bile önemi olmaz Veysel’in. Ancak her şeye rağmen, arayışlarla bile işi olmayan tek kişi, Deli Hatice kendi kendine mutludur tüm filmde.
Gizlenen 3 yanıtı da gör! Çatlarsın yoksa...
Euzubillahimine, bu nasil bir spoilerdir abi Atilla Dorsaymisin :) Filmi izliyecegim de yoktu oturup izliycem simdi senin yuzunden :)
nebennebura Abiyi yakından tanımıyorum ama Google'da çıktığına göre önemli zat. Ne güzel bir şeye sebep olmuşum işte harika film kesin izle.
Fatih Hocam merhaba...
Siteye henüz bugün üye oldum, siteyi denemek için filmi bu adresten izledim; iyi ki denk gelmişim yorumunuza...
Mükemmel bir analiz yapmışsınız, teşekkür ederim şahsım adına. Filmi izledikten sonra yorumlara inip birkaç parça söz söylemek istedim fakat ne söyleyeceksem hepsini kaleme almışsınız, bana yalnızca keyifle okumak kaldı.
Kullanıcı adımın da ilk filmde etkisini göstermesi ve bunun yorumunu sizde görmek ayrıca tebessüm ettirdi. Selam olsun Samuel Beckett'a...

Filmin en çok sevdiğim sahnesi yayık yapma sahnesi. Şevket'in "Necati Bey akşama yayık istiyor, hazırlayın" demesinin ardından hazırlığın yapılması ve yayık yapılırken geçen -sizin de bahsettiğiniz gibi- ön sevişmeyi anlatan konuşmaların üstüne karşılıklı penetrasyon ile ben iki kardeşin de aynı süreçten geçtiğini düşündüm. Yani zaten hikayede Reyhan'ın bebeğinin Necati Bey'den olduğu aşikar bir şekilde gösterilmiş filmde. Nurhan'ın da ilgiyi istemesinden dolayı kendini hasta etmesi ve işi bittiğinde köyüne geri götürülmesi bende ortak kanıyı uyandırdı. İşinin bitmesinden kastım Necati'nin üç kız kardeşi de ev işlerine yardım etmesi için eve götürmesinin ardından aslında üçüyle de birlikte olup, işinin bitmesiyle geri köyüne götürmesini kastediyorum. (Havva başka bir evde fakat o da aynı şeyi yaşamış intibası uyandırdı bende bu yüzden) Havva'nın gördüğü rüyayı anlatması evet yaşının gereği ergenliğe geçişle beraber haliyle fiziksel dürtülerin tanışmasıyla rüyalarına kadar görmesine yorulabiliyor. Fakat çekinerek durumu anlatması -ki Havva'nın oyunculuğunu çok beğendim- bu yalnızca bir ergenlik çekintisinden ziyade ablasının kendisine bir şey olup olmadığını sorduğunda verdiği tepkilerden aslında yalnızca ergenlik durumu değil de gittiği evde bu kızın da kullanıldığını çıkardım.

Üç kız kardeş için Necati bir godot, evet. Fakat Necati bana göre artık o köye geri dönmeyecek, çünkü işi kalmadı artık. Belki başka bir köyde, tekrar aynı senaryosunu oynatacak. Tıpkı kuzu kaçıran, dağda yaşayan iki kişi gibi Necati de aslında kötü bir karakter olarak geldi bana.

Bu durumlar hakkında düşüncelerinizi, görüşlerinizi paylaşabilir misiniz rica etsem? Yani havada bırakılan, seyircinin algısına seçimine bırakılarak işlendiğini düşünüyorum bu kısımların. Bende bunları uyandırdı, siz bu konunun tekelinde ayrıntılı olarak ne düşünüyorsunuz merak ettim...

Teşekkürler ve sevgiler...
godot öncelikle selamlar. Ben de eskisi sayılmam buranın ama madem VIP bir hayat var, neden kafama göre film okumaları yazmayayım ki dedim. Sanatı paylaşmanın keyfini senin de bildiğini görebiliyorum. Övgüleriniyse görüyor, ve arttırarak sana iade ediyorum çünkü Necati'nin kadını metalaştıran ve kullanan bir karakter olduğunu sen söyleyene kadar görememişim. Ben daha çok karısının güdümünde küçük özgürlüklerin adamı birisini görüyordum, sen bu düşünceme günahkar bir karakter eklemiş oldun, buna teşekkür ediyorum.
Oyunculuklar dediğin gibi çok üst düzey zaten ödüllere aday gösterilmelere doymamış yapım. Emin Alper yapınca boşa yapmıyor pek.
Tabi bundan sonra ne olur, Necati'nin derdi tam olarak nedir; bunlar bize bırakılan sorular, şahsen ben de kendi kafamda- yönetmene saygıdan mı bilmem- bunları çok çevirmem ama madem komplo teorisinden gidelim dedin, bence Necati dersler çıkarmış olmalı, hatta inanılmaz korkmuş da olmalı. Çünkü kendi halinde sandığı bir adam kaç defa silah çeker insana hayatında ya da doktor olmana rağmen kaç tane haşlanarak ölmüş bebek görürsün, bilmem. Aslında burda da senin sözlerinle yeni bir bilince vardığımı fark ediyorum çünkü Necati'nin gelmeyişi belki de başına daha fazla bela almama isteğidir. Yani belki de bize verilen düşünce kadınlarla öyle uğraşırsan böyle belanı bulursun niteliğindedir. Bu da içinde bulunduğumuz toplumsal yapıda epey işe yarar bir ileti olurdu, bence çok hoş olurdu.
Ben de sana teşekkür ediyorum, sevgiler.
fatihtopcuoglu Filmi güzel yapan bir önemli nokta da bu belkiler. Film bittikten sonra ya da izlerken bir sürü belkilere bırakıyor bizi bir sürü soru sorduruyor; yaşasın alt metin!
Necati'nin başına daha fazla bela almama isteği bana da makul bir belki olarak geliyor. "Ben şehire gidince jandarmaya haber veririm, adli tıp doktoru gelene kadar da dokunmayın hiçbir şeye" deyip direkt arabasına gitmesi belki de bir an önce çıkıp gideyim buradan düşüncesi. Necati arabasına giderken köşede dikilen Nurhan'a "haydi gel" diyememenin verdirdiği tebessüm belki artık o kadınlarla işinin kalmamasıdır, belki sadece "karım ne der" endişesidir, belki artık burada işim bittidir, belki... belki... diye diye sabaha kadar bir sürü soru ve belkilere çıkabiliriz. Emin Alper yapmış yapacağını...
Yorumu görmek ayrıca mutlu etti beni, başka bir filmin altında tekrar görüşebilmek ümidiyle :) Tüm hepsi için teşekkürler ve sevgiler...
(Çok daha uzun bir yorum yazmıştım bir hışımla fakat göndermedi anlam veremediğim bir şekilde, sonrasında da ne yazdığımı tam toparlayamadım)
Ben de içtenliğine ve sohbetine teşekkür ediyorum godot. Bırak silinsin yorum biz niteliğe bakarız.
holybram Sith Juggernaut » Kız Kardeşler
filmin gectigi mekan kafami karistirdi. siveden cikaramadim ama bitki ortusunden daha ic ege gibi geldi. bir ara bir arabanin plakasi 42 olarak gordum. konya olamayacak kadar daglik bir yer. az once artvin'in bir kasabasi diye okudum bir yerden asli var mi bilmiyorum. cok ilginc bir mekan
Gizlenen 1 yanıtı da gör! Çatlarsın yoksa...
Artvin Yusufeli, Aşpişen, Morkaya Orta Mahalle, Morkaya Kuzey Mahalle kullanılmış. Sonda halklarına teşekkür ediliyor.
fatihtopcuoglu sonda akan creditleri okumazsam boyle ararim eyvallah. 42 plaka isleri karistirdi ama yine anlasilmazmis artvin diyince daha yesil beklerdim. Yukseltiden heralde
holybram Senin yuzunden geldim filme, yukarki spoiler yuzunden de oturup izliycem :)
Artvine ilk gittigimde dibim dusmustu, omrumde boyle bir yesil gormedim ben. Filmde var mi yokmu bilemedim ama gercekte var. 4 ulke 20 den fazla sehir gezdim, hala da Artvini gecen olmadi. Yeni zelandaya gidersem belki...
nebennebura hahahaha efsane spoiler verdim yalniz film ile ilgili. plakada 42 yaziyor dedim izlemeden okuyanin keyfini kaciracak.

karadenizi anlatma benim damarlarimda akiyor o yesillik ama filmde anlasilmiyor karadeniz oldugu. daglik bir mekan yesillik goze carpmiyor. o yuzden ilginc geldi ama filmi izle guzeldi.
Yukarı