İstatistikler
En çok dinlediği şarkılar
Yaptığı yorumlar
Efendi Lieutenant » Bir Zamanlar Anadolu’da
21. Yüzyılın başyapıtı..
Gerek sosyal çatışmaları gerek statü çatışmaları (muhtar-köylü Arap-Tevfik savcı-başkomiser) filmi kaotik bir altyapıya sürüklerken ağır dozda geçen sahneler düşünsel süreci başlatıyor..
Özellikle doktor üzerinde geçen diyaloglar başlı başına edebi dokunuşlar olduğu gayet ortada. Doktorun film boyunca nihilist duruşunu gün yüzüne çıkaran "iğdebeline yağmur yağıyor yağsın ne fark eder.." gibi yüksek nihilist perdeden başlayan tiradını bir cümle ile yıkan Arap karakteri "ilerde torunlarına anlatırsın.." diyerek nihilist felsefenin bana göre baş düşmanı olan hayal kurma ve anı oluşturma akımını başlatmış oluyor. Savcı ile muhtemelliği kesin olan savcının karısının intiharı üzerinde cereyan eden diyaloglarda ise savcının film boyunca dik sert ve vakur duruşunu tek cümlesi ile darmadağın eden doktor kendi hayatından izlerle kendisiyle savcıyı özdeşleştiriyor adeta.
Muhtar sahnesi ise başlı başına bir Türkiye panoraması. Muhtarın sahne hâkimiyeti tam merkezdeyken kendi köyünde oluşu ve kendine göre ağır misafirleri onu gurullandırırken devlet statünde gördüğü birine hemen işini gördürmeye çalışmak savcının ise onu hiç dinlemeyip yemeğine odaklanması çocuklarından bahsettiğinden saniyler sonra "senin oğlun var mı" diye sorması birbiriyle ilgilenmeyen bu devlet toplum ilişkisinin özeti. İki ayrı grup oluşturan sofradaysa nispeten daha alt statüde olan kişiler diğer yüksek perdeden olanlardan ayrı bir yerde otururken onlardan ayrı bir konuda kendini aralarında tartışmaları toplum içindeki ayrışmayı gözler önüne seriyor. Bir diğer ayrıntı da aynı meslekteki alt üst devrelerde ortaya çıkıyor muhtarın oğlunun polis olduğunu duyunca kendi mesleği olmasına rağmen başkomiser kendi alt devresine senin meslekten diyerek kendisinin ondan farklı olduğunu düşündürüyor.
Arabın elma ve kavun toplaması, muhtarın kızının güzelliği, manda yoğurdu tartışması, savcının prostat vakası ve daha nice sahne bu şaheserin parçaları.
(Dipnot: Muhtar rolüne hayat veren Ercan Kesal aynı zamanda filmin senaryosunun da bir parçası kendisinin bir diğer mesleği doktorluk ve filmdeki doktor karakteri aslında kendisini canlandırıyor.)
Gerek sosyal çatışmaları gerek statü çatışmaları (muhtar-köylü Arap-Tevfik savcı-başkomiser) filmi kaotik bir altyapıya sürüklerken ağır dozda geçen sahneler düşünsel süreci başlatıyor..
Özellikle doktor üzerinde geçen diyaloglar başlı başına edebi dokunuşlar olduğu gayet ortada. Doktorun film boyunca nihilist duruşunu gün yüzüne çıkaran "iğdebeline yağmur yağıyor yağsın ne fark eder.." gibi yüksek nihilist perdeden başlayan tiradını bir cümle ile yıkan Arap karakteri "ilerde torunlarına anlatırsın.." diyerek nihilist felsefenin bana göre baş düşmanı olan hayal kurma ve anı oluşturma akımını başlatmış oluyor. Savcı ile muhtemelliği kesin olan savcının karısının intiharı üzerinde cereyan eden diyaloglarda ise savcının film boyunca dik sert ve vakur duruşunu tek cümlesi ile darmadağın eden doktor kendi hayatından izlerle kendisiyle savcıyı özdeşleştiriyor adeta.
Muhtar sahnesi ise başlı başına bir Türkiye panoraması. Muhtarın sahne hâkimiyeti tam merkezdeyken kendi köyünde oluşu ve kendine göre ağır misafirleri onu gurullandırırken devlet statünde gördüğü birine hemen işini gördürmeye çalışmak savcının ise onu hiç dinlemeyip yemeğine odaklanması çocuklarından bahsettiğinden saniyler sonra "senin oğlun var mı" diye sorması birbiriyle ilgilenmeyen bu devlet toplum ilişkisinin özeti. İki ayrı grup oluşturan sofradaysa nispeten daha alt statüde olan kişiler diğer yüksek perdeden olanlardan ayrı bir yerde otururken onlardan ayrı bir konuda kendini aralarında tartışmaları toplum içindeki ayrışmayı gözler önüne seriyor. Bir diğer ayrıntı da aynı meslekteki alt üst devrelerde ortaya çıkıyor muhtarın oğlunun polis olduğunu duyunca kendi mesleği olmasına rağmen başkomiser kendi alt devresine senin meslekten diyerek kendisinin ondan farklı olduğunu düşündürüyor.
Arabın elma ve kavun toplaması, muhtarın kızının güzelliği, manda yoğurdu tartışması, savcının prostat vakası ve daha nice sahne bu şaheserin parçaları.
(Dipnot: Muhtar rolüne hayat veren Ercan Kesal aynı zamanda filmin senaryosunun da bir parçası kendisinin bir diğer mesleği doktorluk ve filmdeki doktor karakteri aslında kendisini canlandırıyor.)