Kişisel özveri ve self respectionın, aileye göre şekillendirilip karakterin köreltildiği ve birey haklarının hiçe sayıldığı, baş kaldıranların da vicdan sopasıyla dövüldüğü toplumun en küçük hapishane birimi diyebiliriz aile kavramına. Büyütme ve sahip çıkma adı altında yapılan eylemler bizi Kim olduğumuz ve kim olmadığımız hakkında aile tarafından belirler ve gelecek dönemlerde büyüdük deyip yola koyulmaya çalıştığımızda aslında kendi fikirlerimizin değilde bize diretilenler doğrultusunda hareket ettiğimizi fark ettirir. Sonuçta yaşamamızın son reddesine kadar karşılaşacağımız insanlarla kuracağımız tüm ilişkiler, aile içi ilişkilerimiz üzerine kurulu olacak. Dünyanın neden bu kadar battığı hakkında hiç şüphe yok. Freud'a göre "uygarlığın mikrop yuvası. Bağlı hissedilmesinin tek sebebi ise psikolojikmen bi yere aitlik ihtiyacı duyuşumuz. Ne kanımız ne genimiz. Sonuçta hem evrime göre hem dinlere göre yaşayan yaşamayan her insan uzaktan yakından bilmem kaçıncı nesilden akrabalarımız, lakin gelin görün ki birbirimize aşık oluyoruz yeri geliyor birbirmize karşı savaşıyoruz. Buradan yola çıkarak aile kavramının bize mantık olarak birşey ifade etmeyip duygusal EQ muz sayesinde çağlardan beri evrilerek süre gelen ilkel kabilecik anlayışı arzusunun doğal hali.