Merhabalar, mAtesileDiziTanıtımı serimizin yedinci dizisi, izlemekte birazcık geciktiğim için kendime kızdığım, zannımca Netflix'in en iyi 3 işinden biri olan -diğerlerini sonra şey ederiz :P- Mindhunter.
Dizide FBI var, ortak çalışan 2 ajan var, haliyle de suçlular var. Ancak bu üçlüyü görünce hemen aklınıza soygun, hırsızlık, ne bileyim kovalamaca kaçmaca gibi aksiyon dozajı yüksek olaylar gelmesin. Zira Mindhunter, klasik olan bu konuların dışına çıkarak, FBI'ın yeni bir biriminin kuruluşunu işliyor. Dizinin gerçek olaylara dayandığını buradan çıkarıyoruz. "Mind Hunter: Inside the FBI’s Elite Serial Crime Unit" isimli kitaptan uyarlanıyor. Kitabın yazarları da eski birer FBI ajanı.
Ancak belki de konudan ziyade diziye daha çok seyirci çeken konu usta yönetmen David Fincher'dir. Zodiac, Se7en, Fight Club, Benjamin Button gibi kült filmlere, House of Cards gibi yine oldukça kaliteli diziye emek vermiş birinden bahsediyoruz. Üstadın adını duyunca diziye bakmadan edemeyenlerin sayısı da hayli yüksektir diye düşünüyorum. Kendisi dizide 4 bölüm yönetiyor ve farkı hemen ortaya çıkıyor. Özellikle Zodiac filmi ile yakın benzerlik gösteren sahneler fazlaca bulunuyor.
Teknik kısımlardan bahsettikten sonra da konuyu detaylandıralım.
İlk bölümün başlamasıyla kendimizi bir vakanın içinde buluyoruz. Genç FBI ajanı Holden Ford'u derinden etkileyen ve saha görevinden alınmasına neden olan bu vaka, ajanımızın suçlara, suçlulara ve suçlu psikolojisine bambaşka pencerelerden bakmasına vesile olur. Böylelikle Holden, Davranış Bilimi üzerine çalışan FBI ajanı Bill Tench ile tanışır, kafaları da uyuşur. İkilimiz, eski model Chevrolet'lere, Plymouth'lara atlayıp o eyalet senin, bu eyalet benim dolaşarak yerel polislere Davranış Bilimi üzerine seminer verirler. Aynı zamanda seminer verdikleri eyaletlerde yerel polisin içinden çıkamadığı vakalar olur, onlara da yardımcı olmayı es geçmezler tabii. Ancak diziye de konusunu veren hikaye genç ajanımız Holden'ın, suçluların psikolojisine yeterince dikkat edilmediğinin üstünde durmaya çalışmasıyla başlar. Ona göre suçluların psikolojisi en ince detaya kadar irdelenmeli ve böylece ortak çıkarımlarda bulunarak gerçekleşebilecek cinayetlerin önüne geçilmeliydi.
Bunun üzerine yola koyulan ortaklar, Ed Kemper, Jerry Brudos, Richard Speck gibi dönemin ünlü seri katillerini ziyaret ederler. Onlarla bu zamana kadar yapılmamış şekilde bir arkadaş gibi konuşmaya çalışırlar. Bu doğrultuda seri katillere bazen sigara ikram ederler, bazen de seri katillerin tavsiyesiyle yeni sandviçler tadarlar. Amaçları işledikleri cinayetlerin analizini yapıp ortak bir paydaya varmaktır, bu amaca varmak için de her türlü dostaneliği göstermek zorundadırlar.
Tüm bu seminerler, yerel polisle beraber yürütülen soruşturmalar, seri katil ziyaretleri devam ederken Wendy Carr da ekibe katılır. Wendy, Boston Üniversitesi'nde Psikoloji üzerine ders veriyor ve Bill ile geçmişe dayanan bir arkadaşlıkları bulunuyor.
Toparlamaya çalışırsak, zaman geçtikçe yaptıkları işler değerlenir, çeşitli kurumlardan da ekonomik destek görmeye başlayan üçlü, karmakarışık vakaların içinden çıkmaya ve seri katillerde görülen özelliklerin ortak parçalarını birleştirmeye çalışmaktadır.
Caste de değinip yazıyı sona erdirelim.
Holden Ford rolünde Jonathan Groff yer alıyor, kendisi daha önce Looking ve Glee'de rol aldı. Bill Tench rolünde daha çok filmlerde yardımcı bir rolde rastlanılan Holt McCallany var. Sanırım en dikkat çeken cast seçimi Wendy Carr'ı canlandıran Anna Torv olmuştur. Fringe'in Agent Dunham'ını tanımayan kalmadı desek yeridir. Hannah Gross da Holden'ın güzel kız arkadaşı olarak dizide kendini izletiyor.
Dizinin en başarılı yönlerinden biri de yukarıda bahsettiğim seri katilleri canlandıran oyuncuları da gerçeğine oldukça benzer şekilde ekrana yansıtmış olmaları.
Önceki tanıtımlara yeşilli sarılı "heşteg"ten ulaşabilirsiniz.
Eline sağlık. :) Benim gibi bu türün meraklıları, suç ve suçlu psikolojisiyle ilgilenen biri için resmen efsane dizi. 2. sezonu iple çekiyorum. İzleyin, izlettirin.