İnsanların büyük bir çoğunluğunun eğlence anlayışının hâlâ eskisi gibi olduğunu düşünüyorum; TV izlemek, sosyalleşmek gibi. Çoğu insan sadece vakit geçirmek için internette geziniyor ve neyden keyif aldığını bilmiyor, eğlence arıyor. Bu yorumu, çevremdeki farklı arka plandan gelmiş, farklı hayatlar yaşayan insanları gözlemleyerek yapıyorum.
Modern zamanların getirdiği "kim daha çok popüler kültür sahibi" yarışına aslında o kadar fazla insan dahil olmuyor ama sosyal medyanın içindeyken herkes aktif olarak popüler kültürü takip ediyormuş gibi algılıyoruz.
Mesela, yeni çıkan bir müziğin veya filmin ortamda konuşulması aslında cidden nadir ve belirli bir yüzdelik kesimin konuştuğu şeyler.
Zaten genel olarak hayatın koşuşturmasından böyle şeylere vakit kalmıyor olması gerek, çünkü toplumun büyük bir kesimi işçi ve mavi yakadan oluşuyor. Hatta beyaz yaka ve kendi işinin sahibi olanların çoğu da yeni çıkan müziği tartışmaya fırsat bulamayacak veya önem veremeyecek yoğunlukta hayatlar yaşıyor diye düşünüyorum.
Çevrenizde her kesimden insan var mı bilmiyorum. Mesela benim; çiftçi, tesisatçı, fabrikada çalışan, kasiyer, teknisyen, öğretmen, mühendis, akademisyen, yüksek memur ve yapay zeka alanında çalışan arkadaşlarım var. Konuştukları konuların statüleriyle doğru orantılı olarak arttığını düşünmüyorum. Hatta direkt olarak geldikleri arka planda ne konuşuluyorsa ona devam ediyorlar diyebilirim.
"Ne konuşuluyor?" derseniz; genelde futbol ve araba piyasası, ardından yemek yenilecek mekânlar, sosyal medyadaki absürt olaylar, siyaset ve güncel haberler üzerine yorumlar, ilişkiler ve genel hayattaki planlar. Çok nadiren entelektüel sohbetler oluyor, yani en azından ortam kalabalıksa nadir oluyor (sürekli kalabalık gruplarla buluşan biriyim). Birebir buluştuğum arkadaşlarımla hâlâ entelektüel sohbetler yapıyorum ve bazen gruplarda felsefe olmasa da din, politika ve ekonomi üzerine derin sohbetler oluyor.
İnsanların iletişiminin değiştiğini çok düşünmüyorum. En azından samimiyetim olan kişiler hâlâ sosyal medyanın getirdiği sabırsızlık ve sinir gibi belirtileri göstermiyorlar. Yolda karşılaştığım insanlar da hâlâ 10 sene öncesindeki gibi tepkiler veriyorlar. Ama artı olarak gençler çok kibar ve çekingen cevaplar veriyor, yardımcı olmaya çalışıyorlar. Ben de genç olduğum için olabilir, ama gerçi diğer insanları izliyorum; onlara karşı da kibarlar.
Eskiden olan vahşi kesimi pek dışarıda görmüyorum, sanırım çalışmakla meşguller. Sokak aralarındaki çocuklar azalmış durumda. Gece dışarı çıktığımda, en azından Eskişehir’de, pek tehlike yok ama eskiden "kekolar" vardı. Şimdi tehlike olunca direkt "keş" oluyor, direkt son level tehlike.
Eskiden bu kadar sokak köpeği yoktu bence. Sokaklardaki çöp de daha azdı sanki. Şehirleşmenin artmasıyla çevre kirliliği de artmış gibi.
Türkiye için üzüldüğüm noktalar:
Gençlerin umutsuz ve amaçsız olması,
Ülkeye olan inancımızı kaybetmeye başlamamız,
Adalet, siyaset, ekonomi ve yozlaşma kavramlarının genç nüfus özelinde düşündüğümüzde tamamen olumsuz olması,
Uyuşturucunun ve kötü alışkanlıkların yaygınlaşması,
Bilinçli olacağız diye yanlış bir özgürlüğün peşinde koşan gençlerin aptallaşması,
Kumarın acayip şekilde yaygınlaşması,
Sosyal hareketlerin ironik şekilde bilincin "b"sine sahip olmaması; önlerine ezber yapmış bir lokomotifi alıp sosyal medyada ezberle devam edip neyin neden yapıldığını sorgulamadan her şeye yargı dağıtmaları, amaçlarının bile ne olduğunu bilmeyen gereksiz sosyal hareketlerin bizde de yaygınlaşmaya başlaması.
Ülkenin kötüye giden 999 tane şeyi olsa da ben geleceğe odaklanıp optimist bakmaktan başka çare görmüyorum. Yaşamak zorundayız, bir defa geldiğim hayatı kendime zindan edemem. Suriyeli değilim, hâlime şükrediyorum. Memur seviyesinde yaşayıp gitmeyi hedefliyorum, yaşlanınca da köye yerleşeceğim. Dünya birbirini yiyebilir, uzaya çıkmayı da hedeflemiyorum, üzgünüm. Coğrafya kaderdir.
Sevindiğim noktalar:
Ülkenin zor şartlarından dolayı kendini geliştirmeye çalışan bilinçli gençlerin mecburen de olsa güzel şeyler yapmaya başlaması,
Yine zor şartların getirdiği bilinç ile millî duyguların ön plana çıkması,
"Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır." cümlesinin şu an bizde gerçekleşiyor olması,
İnsanımızın Türk davranışları sergilemekten asla vazgeçmemesi ve Türklüğümüzü her yerde belli etmemize bayılıyorum. XD
Modernleşmenin aksine geleneksel bir ülke olmamızı da seviyorum. Pek mantıklı değil ama çalışıyor. İnsanın değerleri olması lazım ve bizde çok fazla değer var. Mantıksız şeyler de var, orası ayrı, ama çalışıyor aga.
Amerika’da görüyoruz; hayatta bir değere sahip olmayan insanlar, saçma sapan değerleri benimsemeye başlıyor. Sağduyu desen yok, empati desen yok vs.
Ekonomik zorluklardan dolayı sosyal ilişkilerimize daha çok kıymet vermeye başladık sanki. İnsana verdiğimiz kıymet artmış olabilir.
Eski mesleklere dönüşün arttığı ile alakalı bir istatistik görmüştüm ve sanki çevremden de gözlemliyor gibiyim. Bu iyi haber mi bilmiyorum ama nedense seviniyorum, çünkü strateji oyunlarında işçiler önemlidir.
Son olarak da ülkeyi bu hâle getiren neslin yaşlanıyor olmasına çok seviniyorum. Anam, babam kusura bakmasın, seviyorum onları. ❤️